top of page
Portre1_edited_edited_edited.png

Doğumdan Okul Çağına

Portre1_edited_edited_edited_edited.png

Dünyaya "Merhaba" derken

Bendeniz Ziya Nur Sezen...

Nüfus kağıdımda 4.4.1955 yazar doğum tarihim. Bir Pazartesi gününe denk gelir... Anneciğimin karnında normalden hatırı sayılır sayıda günler boyu daha uzun bir süre ikamet etmişim ve doktor amca bendenizi sezaryen dediğimiz operasyonla dünyaya buyur etmeye karar verince, babam annemi 3 Nisan akşamı götürmüş İstanbul Üsküdar'daki Zeynep Kâmil Hastanesine... Annemde ne sancı, ne sıkıntı, güle oynaya geziyor koridorlarda... Doğuma gelmiş başka kadınlar avaz avaz... Birileri sormuşlar " Hanım senin ne işin var gece yarısı burada?" Bizimki "Doğuma geldim" deyince de " Hadi oradan, doğuracak kadın bas bas bağırır. Senin daha günün var demek ki, git evine, sancın tutunca gel" diye de terslemişler. Ne bilsinler benim efendi efendi, kadıncağızı hiç yormadan, canını acıtmadan doğmayı beklediğimi...
Sabahın er saatinde kargaların kahvaltı saatini biraz geçe, işine yetişecek insanların sokaklara döküldüğü saatte anneciğimi doğuma almışlar. Ve bendeniz sabahın dokuz buçuğunda yeri göğü inleten bir yaygara eşliğinde anacığımın canını hiç yakmadan "Merhaba " demişim bu güzel dünyaya...

Hastanede kalmamız geren günler geride kalıp, eve dönüş zamanı gelince babacığım toplamış anacığımın çantasını, tutmuş bir taksi en fiyakalısından, on dakikalık yolculukla varmışız Üsküdar'ın Selimiye semti, Eczane sokaktaki evimize. 

Ev subasmanı yani zemini taş, üst katı ahşap bir klasik Türk evi. Bana kendi yatak odalarında bir metal gövdeli yatak hazırlamışlar ki keyifli keyifli uyuyayım diye. Anneciğim devlet memuru. Lohusa izni bitip, işe dönünce benim bakımımla anneannem ve büyük teyzem ilgilenmeye başlamış. Hem de ne ilgilenme.... Zaten benden önce annemi de ikinci bir anne gibi büyük teyzem Naciye hanım yetiştirmiş. Eee aralarında 22 yaş vardı ve Naciye teyzem kendisini ailesine adayıp, hiç evlenmeden, ailenin yeni doğanlarına büyüyünceye kadar bakmış bir kadın. Ben tezgâhındaki son eser olarak yetiştim. Öyle bir insandan bahsediyorum ki, hayatının ortası ailesi ve kendini onu yetiştirmeye adadığı ben. A'dan Z'ye her şeyimle ilgilenen bir ikinci anne, Hatta gerçek anneannem ben çok küçük yaştayken vefat edince bana kendisine anneanne demeyi öğretmiş ve ben her başım sıkıştığında "Ananeeeeeeeeee" diye bağırmaktan hiç geri durmadım.

Büyüyorum Yavaş Yavaş

Aslında çocukluğumun ilk evresi olan 2-3 yaş civarında, bir büyük kardeşimin olmayışı nedeniyle evimizde kendi kendime oyunlar kurmaya, Anneanne dediğim büyük teyzemin peşinde mutfak, balkon koşturup, her şeyi merak ederek öğrenme çabasındaymışım. Bu arada bazı sakarlıklar da yapıyormuşum ben yaş icabı pek hatırlamasam da...Örneğin soba yakmak için kullanılan ve gazyağı denilen sıvıdan şişeyi kafama dikip, okkalı bir yudum içmişliğim varmış. Naciye anneannem beni kaptığı gibi, Altıntepe'deki evini muayenehane haline getirmiş olan doktor Necati amcaya götürmüş. Doktor amca beni kusturup, midemi yıkamış da hayatımın gerisini yaşayıp, bugün bunları size aktarmama vesile olmuş.

Zavallı Naciye teyzemin ben o durumdayken halini ve korkusunu düşünebiliyor musunuz...

Yaramazlıkların bir de ev dışı boyutu var ki, işin o kısmı oldukça komik ama zarar verici de...

Elinde Kitapla Uyuyan Ben

Anneciğimin PTT bünyesinde çalışıyor olması bizim ev, özellikle de benim için büyük bir şanstı. Annem ve babam okumayı çok severlerdi. Akşam yemekten sonra radyoda bir müzik çalar, bizimkiler ellerine aldıkları kitapları ile keyifli vakit geçirirlerdi. ​

Evimizde oldukça zengin bir kitaplık vardı ve sürekli genişlerdi. O yıllar para ile kitap almak sorun teşkil edecek bir yük getirmezdi ev bütçesine, ve okumayı çok seven ailem sürekli kitap alır okurlardı. Ayrıca annem PTT İstanbul Bölge Başmüdürlüğündeki görevi nedeniyle Sirkeci Büyük Postahanede çalışmaktaydı. Bâb-ı Âlî'de basılan ve Anadolu'ya gönderilen kitaplar da doğal olarak buradan postaya verilir, kitapları postahaneye getiren elemanlar annemin kitaba olan düşkünlüğünü bildiklerinden yeni çıkanlardan bir adet de kendisine getirirlerdi. Bu yayınlar arasında Ansiklopedilerin ve çocuk kitaplarının yeri benim için çok önemliydi. Çünkü ben daha üç yaşında iken yukarıda bahsettiğim Naciye Anneannem bana okumayı öğretmiş, ben de hemen kitaplığımızdaki ansiklopedi ve çocuk kitaplarına dalarak, onları soluksuz okumaya başlamıştım. Hiç bir gece okumadan uyumazdım.

Sonunda yıllar geçip, bu okuma düşkünlüğüm sayesinde dünyada her şeyden haberdar olmaya, bilgi yarışmalarının Genel Kültür ayağında kendime sürekli yer bulup, yarışmaların kazanılmasında önemli roller üstlenmeye başladım. Dünyada ve ülkemizde bilgisayar yaygınlaşıp, Google denen sistem devreye girince, insanlar bu arama motorunda her konuda bilgiye ulaşmaya başladılar. Ama sağlıklı bilgiye ulaşmada Ziya Nur Sezen olarak genelde ben devredeydim dostlarım arasında. Sonuçta takma adım "Google Ziya" ya evrildi. 

Peki okul öncesinde okuma öğrenip, ansiklopediden romana, okumadığı eser kalmayan ben ilkokula başlayınca nelerle karşılaştım?

Onu da gelecek bölümde, Çocukluktan Gençliğe/Okul Çağlarında bulacağız....

Subscribe Form

Thanks for subscribing!

  • Instagram
  • Facebook
  • Twitter
  • LinkedIn
  • YouTube

© Yılların İzinde Wix.com ile kurulmuştur.

2024

bottom of page